17 Şubat 2017 Cuma

Türker Kılıç - Beyin Cerrahı, David Eagleman - Nörobilimci ve Biyolog - Steven Rose

Bilimsel Felsefe, Olgular ve Zihin Araştırmaları vs..

20 Mayıs 2018 -  eklendi: 
David Eagleman (DE), kendi ülkenden, kendi kökeninden (
Bernard Lewis de Yahudi bir aileden) gelen tarihçiyi de mi HİÇ dinlemedin, okumadın ve izlemedin. Ah DE ah: Bernard Lewis'i izleyiniz: https://twitter.com/ww1turkiye/status/998125731291975680

David Eagleman - Bu da senin hikayenden- : "İç ve Dış grupları kavramak tarihimizi anlamak açısından önemlidir. Gezegenin dört bir köşesinden insan grupları sürekli olarak diğer gruplara ŞİDDET uygulamaktadır; savunmasız ve herhangi bir tehlike oluşturmayan gruplara bile. 1915 yılı, Anadolu'da yüzbinlerce Ermeni'nin öldürülmesine tanıklık etmişti. "

Bernard Lewis: "Bu düpedüz yalancılıktır."

NOT: Bernard Lewis bu gün ölmüş. Kendisi, Yahudi bir aileden ve İngiltere doğumlu. Amerikalı tarihçiydi. Princeton Üniversitesi'nde profesördü. İslam tarihi ve İslam-Batı ilişkisi hakkında uzman; Ortadoğu hakkında uzmanlaşmış batılı uzmanlar arasında en çok okunan yazarlardan.

David Eagleman aşağıdaki bilim insanı olma kimliğini NESNELLİKTEN UZAKLAŞARAK böylece yitirmiş oluyor.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
2017: Bilimsel Felsefe ve Zihin Araştırmaları vs...YORUMLARI da mutlaka okuyunuz! Bilgi ve etik değerler bilgisi bir bütündür. İnsanlık bir bütündür. Güçlülerle bir olup asıl onlarda fazlasıyla varolanı YOK saymayınız. Nesnellik ve nesnellik David Eagleman; hele bir de bilim insanı deniyorsa size; HER ama HER KONUDA NESNELLİK!



Mavi yazılar link içerir.
A.Şükran Demiralp (AŞD): Yaşanagelenler; bireysel ve genel olarak çekilen acılar, işlenen suçlar, kazanılan başarılar, normal - anormal yelpazesi, vs için yapılagelen araştırmalar neleri ortaya koymaktadır?

Beyin Cerrahı Türker Kılıç: Yaşam en büyük ortak zihin = nöro-zihin kümesidir.

AŞD: Anlayabildiğim kadarıyla Türker beyin nöro-zihin tanımı; hem kendi beynimizdeki nöronların ortaklığını hem de diğer insanların zihinlerinden gelen etkileşimli ortaklığı içermekte: Gerçeklik / illüzyon (yanılsama) süreçleri kültür, gen, mit, eğitim, çevre, algı, ahlak etkileşimleri - ki Türker bey bu etkenleri bir tür mercek olarak tanımlıyor ve bu merceğin ayarlarını da çoğu zaman her türlü iktidarlar yapıyor olarak anladım. Aşağıda * David Eagleman da bu ayar yapan iktidarları özetliyor   - bizi Model Bağımlı Gerçeklik konumuna taşıyor. Biz benimsediğimiz modele göre kendi gerçekliğimizi yaratıyoruz olarak algılıyorum. Böyle olunca, modelimizi test edemezsek, denetleyemezsek sanırım yanılsamalar bizim ve giderek çoğunluğun gerçekliği olarak dünyasal bir modele dönüşüyor.

Nörobilimci David Eagleman: Bizi biz yapan düzenek karmaşıktır ve bilim de elindeki parçalardan zihni nasıl inşa edeceğini anlamaktan henüz çok uzaktadır. Zihin ve biyoloji hiç kuşkusuz birbirine bağlıdır. Ama salt indirgemeci (moleküler biyoloji) bir yaklaşımla çözmeyi umabileceğimiz türden bir bağ değildir bu.

Biyolog Steven Rose: İndirgemeci bakış açısı biyologları, anlamaya çalıştığımız olgular üzerinde doğru biçimde düşünmekten alıkoyar ve iki önemli toplumsal sonuç doğurur: 
  • Olguların toplumsal kökenleri ve belirleyicilerinin incelenmesi yerine toplumsal sorunların kaynağı olarak insanın hedef gösterilmesine neden olur
  • Hem dikkati hem de fonları toplumsal çalışmalardan moleküler çalışmalara yönlendirir.
AŞD: Nasıl biri olacağımız; zihnimizin nasıl olacağı konusu; nörogelişimsel; maddi, biyolojik, kültürel, çevresel; hava, su, besin vs vs, eğitsel, olgusal; vbg etkileşimlerle ortaya çıkıyorsa, yaşantılarımızın daha olumluya dönüşmesi için yeterince ipucu hala bulunamadı diyebilir miyiz?

İyi haber: 
Tüm bilimsel araştırmacılar, zihnimizdeki bilgi ve enformasyon** kaynaklarının yeniden şekillenebildikleri konusunda birleşiyorlar; beynimizin plastisitesi ***  
Tıklayınız: http://bit.ly/2lDAv77


* Yanılsamalar; ayar yapanlar? ve İşin Gerçeği:



Aşağıdaki yorumun devamı(alta yazılamadığı için; teknik hata verdi) burada:
1- Her bir insan toplumsal-tarihsel-kültürel bir varlıktır.
2- Her bir insan birey olarak toplumla, tarihle, kültürle olan ilişkisinde tekil-tümel
birlikteliğidir.
3- İnsanın tekil-tümel birlikteliği olduğunun en açık göstergesi dildir/söylemdir.
4- Her insan farkına varsın ya da varmasın aynı zamanda bireydir.
5- İnsan birey olarak, toplumla ve her türlü varolanla bağlantısı içinde kişidir.
5- Toplumun siyasal olarak örgütlenmesiyle birlikte de yurttaştır.
6- İnsan yukarıda belirlenenlerle bağlantısı içinde özel-toplumsal-kamusal alanda yaşayan
bir bireydir/kişidir/yurttaştır.
7- İnsan toplumsal-tarihsel-kültürel nitelikli özel-toplumsal-kamusal alan içine doğar.
8- İnsan tüm eylemlerini bu nitelikli “dünya” ortamında gerçekleştirir.
9- Tüm kavramlarımızı, ne türden olursa olsun varolanlara, kısaca dünyaya yönelirken,
kendilerinden yararlandığımız kavramlarımızı, bilme çerçevelerimizi, toplumsal-tarihselkültürel
nitelikli özel-toplumsal-kamusal alan içinde kurarız.
10- Bu kurmada bilgi olanla-bilgi olmayanın, dil kullanımının payının ne denli büyük
olduğunu kestirebilmek hiç de zor olmasa gerek.
Bu temel belirlemelere, kalkış noktalarına dayalı olarak, toplumsal ahlak-etik-hukuk ayırımlarını
yeniden yapmak gerekmektedir. Ancak bunu yaparken bu kez somut örneklerden yola çıkacağımı
da belirtmek isterim. 
4
1. Örnek: 08 Şubat 2012’de basın-yayın organlarında şöyle bir haber önsıralarda yer aldı: Obezite
Derneği Başkanı Prof. Dr. Nazif Bağrıaçık, Türkiye’nin “Beslenme Raporu”nu açıkladı.
Türkiye’deki obez sayısının 22 milyon olduğu, süt tüketiminde ülkemizin kişi başına 26 lt süt
tüketimiyle, en alt sıralarda yer aldığı vb. sonuçların belirlendiğini dile getirdi. Hepimiz biliyoruz
ki, beslenme konusu toplumsal-tarihsel-kültürel ve elbette ekonomik hazır bulunuşluğun neredeyse
tümüyle etkisi altında. Hepimiz bir kez düşünelim: Beslenme de içinde olmak üzere, kendimizle,
diğer insanlarla, nesnelerle olan ilişkimizi ne üzerinden, nasıl kuruyoruz? Durum çok açık:
Alışkanlıklarımız, önyargılarımız, duygularımız (duygular elbette önemli ama nereye kadar?),
sezgilerimiz (sezgiler de önemli ama nereye kadar?), gereksinimlerimizi karşılamada, gidermede
birinci sırada çoğun yer alıyor. Sorunları bulgulamada (keşfetmede), çözümlemede ve çözmede
çoğun geleneksel olanı, hatta bilgi dışı olanı dikkate alma alışkanlığının her zaman gündemde
olduğunu ileri sürebiliriz.
Yaşamın, yaşama dünyasının farklı görünümlerini mercek altına alma, çözümleme, nesneleştirme,
olup bitene bilme edimiyle yönelme, “durum çözümlemesi” yapabilme ve bu aşamaların hepsinde
bilme edimini, bilgiyi işe koşma büyük önem taşıyor. Yine aynı örnekten hareketle, beslenmeyi,
yemek yemeyi bir “haz”, “damak tadı”, “lezzet” konusu yapmada ölçütlerimiz neler? Bu noktada
çok yalın belirlemelerden yola çıkarak, yeme-içme nesneleriyle olan ilişkimizi haz, damak tadı,
lezzet ve bunlara dayalı mutluluk üzerinden yalnızca kurduğumuzda ve çok dikkatli
düşündüğümüzde, bu bağlamda karşılaştığımız sorunlar hiçbir şekilde bireysel olarak kalmayacak,
haz vb. düşkünlüğünün toplumsal ve kamusal sonuçları da olacaktır. Eğer yeme içme edimlerimiz
salt toplumsal alışkanlıklarla belirlenirse, her şeyden önce sağlıklı yaşama hakkımızı kendimiz
çoğun koruyamayacak, kısa ya da uzun erimde karşılaşacağımız sağlık sorunları, kamu
kaynaklarının büyük bir bölümü de bu haz düşkünlüğünün etkisiyle oluşan hastalıkları sağaltmada
kullanılacaktır.
Felsefi antropoloji ve antropontoloji, insanın önceden gören ve tavır takınan bir varlık olduğunu,
insansal fenomenlerden yola çıkarak ortaya koyuyor. Öyleyse kendini merkez yapmaktan
kaçınan/kaçınması gereken3
insan, bu konuda da öngörülü olabilir. İnsanın dünya (yaşama dünyası,
insanın dünyası) ile olan bağını bilgi üzerinden kurması durumunda, bu türden bilgiyi şu
belirlemelerle daha açık bir duruma getirebiliriz:

3 Max Scheler’e, Hartmann’a bakılabilir bu noktada. 
5
1- İnsanın yeryüzündeki özel yerine ilişkin bilgi
2- İnsanın değerinin bilgisi
3- İnsanın durum çözümlemesi yapabilen tek varlık olduğuna ilişkin bilgi
4- İnsanın sorumluluk alan tek varlık olduğunun bilgisi
5- Etiğin en somut görünümü olarak insan hakları bilgisi
6- Hukuk bilgisi

Son iki bilgi türü, şimdilik yaygınlığı açısından bir “umut” gibi görünüyor; ancak “yaptırım”
noktasına tam olarak taşındığında ve yaşama dünyasına aktarıldığında, sorunun yanıtlarından biri verilmiş olacaktır. Etik aynı zamanda yaptırımdır.


Derleyen: A.Şükran Demiralp

4 yorum:

  1. Betül ÇOTUKSÖKEN:
    "Genellikle toplum, toplumun örgütlü yapılanışı olarak kamu, hatta üniversitelerde çalışanlar, karar vericiler “akademik özgürlük”, “akademik çevre” ve “akademik özerklik” konusunda yeterince, bilinçli, bilgili ve duyarlı olamamaktadırlar. Karşılaşılan durumlar çoğun toplumsal ahlakla ilişkilendirilmekte, toplumsal ahlak ölçüt olarak değerlendirmelerde yer almaktadır. ETİK ve HUKUK durum değerlendirmesinde bir çerçeve olamaMAktadır. İnsanlar arasındaki ilişkilerden, insan eylemlerinden, insan-dünya-bilgi ilişkilerinden kaynaklanan durumlar, insansal durumlar, dünya durumları ve bilgi durumları, ne salt EYLEME, İLİŞKİLERE, ne salt eylemin ardındaki NİYETE, AMACA, TOPLUMSAL AHLAK KURALLARINA, ETİK İLKELERE, ne de salt EYLEME, NİYETE, AMACA EŞLİK EDEN DİLE BAĞLANABİLİR. Herhangi bir durum ve onun algılanması ya da alımlanması, burada sıralananların KESİŞME NOKTASINDA yerini alır; burada sıralananların tümü durumun varoluşunda, agılanmasında, değerlendirilmesinde etkilidir. Durumun dışdünyası, düşünme dünyası, dil/söylem dünyası birbirinden yalıtılamaz. Durum bu dünyaların, biraz önce de belirtildiği gibi, tam kesişme noktasında yer alır. Herhangi bir durum değerlendirilirken tüm yapısıyla ele alınmalıdır. Bu, aynı zamanda duruma antropontolojik açıdan, insan-varlık bilgisi açısından yaklaşmak anlamına gelmektedir. "

    Kaynak: Türkiye Biyoetik Derneği ANTROPONTOLOJİK TEMELLİ DURUM ETİĞİ

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Betül Çotuksöken:"Bir bakıma insanların çoğunun eylemlerini, ilişkilerini
      yöneten toplumsal ahlakla etik arasındaki uçurumu kapatabiliriz. Bu noktaya gelebilmeyi birkaç
      örnekle ortaya koymaya çalışacağım. Örnekleri oluştururken kuracağım çerçeve odak noktasına;
      eylemde bulunan, çok farklı ilişkileri olan özneyi alacak. Burada da birtakım önbelirlemelere
      gereksinim olduğunun farkındayım. Bu önbelirlemeler şimdiye değin bu konularda düşünürken,
      yazıp çizerken, kendilerinden hareket ettiğim, gözlemlerime dayalı, kuramsal olanla eylemsel
      olanın buluşma noktaları, antropontolojik belirlemelerdir:" (devamı sonraki yorumda)

      Sil
  2. Huşu uyandıran miras! Siteniz aslında dikkat çekici. Şahsen bence bunun için seviyorum.
    beyin ameliyatı

    YanıtlaSil