27 Şubat 2018 Salı

Araştırma konusu: KENDİNLİK

Her konuda olduğu gibi, Tourette_Syndrome_Turet_Sendromu da bu bozukluğa sahip olanların çok geniş bir kümesini içerir. Bu küme içinde, bu bozukluğa sahip olduğu halde, yaşamının hiç bir bölümünde çok önemli sorun yaşamamış ve/ya kısa dönemli sorunlar olsa da bunlarla baş edebilecek bireysel ve ortamsal koşullara sahip olabilmiş kişiler olabileceği gibi, sürekli artan sorunlara sahip kişiler ve de arada birçok değişik tablo olabilmektedir. Bu değişkenlik doğrudan aile, okul, arkadaşlar vbg ile başlayan genel çevresel koşullarla da çok ilişkilidir.  İşte herhangi kişilerin çevre ile etkileşimi, kendine bakışını da etkiler. Bazılarını ise daha farklı etkiler:


20 Mayıs 2018 - Araştırma-1: "Kohut, (kuramı ilk ortaya koyduğunda kendiliği (self), benlik (ego) içinde yer alan bir kendilik tasarımı (self-representation) -kişinin kendini algılayış biçimi ve kendisiyle ilgili imgeler bütünü- şeklinde düşünmüştür. İkinci kuramında ise kendilik, bir üst örgütlenme, “kişiliğin çekirdeği, algıların ve girişimlerin merkezi” şeklinde nitelendirilir ve tüm psikopatoloji alanına açıklama getirmeyi hedefler (Kohut 1977). Kendilik nesneleri (self-objects), kendiliğin bir parçası, bir uzantısı olarak algılanan nesnelerdir. Kendilik nesneleri; anne-baba, daha geniş anlamıyla da çocuğun yaşamında önem taşıyan, çevresinde bulunan kişilerdir (akt., Özen, 2011). Kendilik, basitçe tekil şahıs “ben”e karşılık gelmektedir (Cooley, 1968). Franzoi’ye göre kendilik, sosyalleşme ve olgunlaşma yoluyla edinilen, sembolik iletişim kurma ve benlik farkındalığın da bulunma gibi nitelikleri olan sosyal bir varlıktır. İnsan toplumdan kopuk olarak gelişemediği, ancak ve ancak sosyal bir bağlamda var olabildiği için, benliğin de sosyal bir varlık olduğu kabul edilmektedir (Sümer, 1999). Kendilik kavramı, kendi yaşam deneyimlerimizin algısı ve organizasyonu için bir çerçeve çizmektedir. "

http://dergipark.gov.tr/download/article-file/382692

1 Şubat 2019 - Araştırma- 2: "Heidegger’in bize adeta “gör dediği”; benim kendimi tanıyıp, varlığımın yapısal koşulunun özünü anlamam gerektiği ile birlikte bu bağlamda, hem benim hem bazen başka Dasein’ların, hem de yine bazen o “hiç kimse olan” herkesin, hakikatle olan ilişkisidir. Dolayısıyla Heidegger’in vurgusu, hakikatle ilişkide hepimizin o hakikatin birer parçası olduğumuzdur. Heidegger düşüncesinde hakikat kavramının temel bir önemi bulunmaktadır. Çünkü “Heidegger hakikati -aletheia- ‘saklı olanın açılması’, ‘örtünün kalkması’, ‘açığa çıkma’ anlamında kullanmaktadır” (Çil, 2014, s. 516). Ben’i gerçekten özgür kılacak olan da başkalarıyla karşılaşmamda, başka Dasein’ları örtülü kalıplara hapsetmemek, saklı olanın açığa çıkabilmesi için “özlü düşünme”ye yönelmek, “özlü düşünme” sayesinde varlığı olagelmeye davet etmek ve varlığın çağrısına bir ses vermektir. “Düşünceleri hem hesap-kitap yapmayan, hem de Varolanın başkalığından belirlenen düşünme”yi “özlü düşünme” olarak adlandıran Heidegger, özlü düşünmeden uzaklaşan “hesaplayan düşünme”nin, “kendi gidişinin  Martın Heidegger’de “Birlikte Varolma” ve Daseın’ın Kendini “Herkes”de Yitirmesi plânlılığından yola çıkarak her şeyin üstesinden gelmek için” kendi kendini zora koştuğunu belirtmektedir. (Heidegger, 2009, s. 52). İşte bu zora koşuş da hakikatin önünde çıkılamayan bir yokuş oluşturmaktadır. Oysa ancak “özlü düşünme” sayesinde “sahih olarak varolan benliğin kendiliği ile serencam çokluğu içinde akıp giden benin özdeşliğini birbirinden ayıran ontolojik bir berzah söz konusu” olacaktır. (Heidegger, 2011, s. 137). "

http://dergipark.gov.tr/download/article-file/409598

A.Şükran Demiralp, 27 Şubat 2018