Hekim sürekli izlediği sıkıntılara
alışkanlık kazanırsa, bireylerin acılarını bilse de zaman içerisinde
duyarlılığını yitirebilir. Bu durumda bireyin her gün seyredilen hep aynı belgeselden, cansız bir kesitten ne farkı kalmıştır? Böyle durumlarda hekim, bilimin
o ana dek eline verdiği şablonların dışında ne gibi durumlar var? sorusunu da
unutabilir. Ve bunun sonucu, acıyı çeken acısını anlatamamanın
sıkıntısı ile daha çok acı çeker. Çünkü, hekimin söyledikleri ile kendi
yaşadıkları arasında bir uyumsuzluk olduğunun farkındadır. üstelik, hekim de görev bilincini devam ettirse de işinde gönlünü kaybetmiştir.
Nörolog Oliver Sacks’ın “Mars’ta
bir Antropolog” kitabının girişinden:
“Hekim açısından hastalığın
incelenmesi, hastanın hastalığının etkisi altında yarattığı iç dünyasının
incelenmesini gerektirir. Hastaların gerçekleri, yalnızca ‘dışarıdan’
gözlemlenerek anlaşılamaz. Hekim, hastanın somut bilincinin içine işleyerek o
patolojik dünyayı kendi gözü ile görmeye çalışmalıdır. Bunun içinde hastaya
göre öznel bir yaklaşım geliştirebilmelidir.”
Ve herşeyden önce, kendimizle olan iletişimden başlayarak diğerlerine yansıttıklarımızda da önemli olan nedir?
Derleyen,
A.Şükran Demiralp, 06/11/2016
Ve herşeyden önce, kendimizle olan iletişimden başlayarak diğerlerine yansıttıklarımızda da önemli olan nedir?
Derleyen,
A.Şükran Demiralp, 06/11/2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder