Aşağıda
bir psikiyatrın yazısını irdelemeden önce DSM nedir? sorusuna aşağıdaki gibi yanıtlar oluşmuştu bende:
The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM) Zihinsel
Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı’dır.
Günümüzde zihinsel bozuklukların tanısı DSM’de belirtilen TANI ÖLÇÜTLERİNE;
bozukluğu belirleyen gerek ve yeter koşulları tanımlayan standart kurallara
göre konmaya çalışılır.
Bazı belirtiler
birçok bozuklukta ortak olabilir. Bu nedenle de birini diğerlerine göre ayırıcı
kılan belirti hangisidir? Örneğin; sadece motor tik; sürekli göz kırpma, el kol
sallamak zorunda hissetme gibi vbg hareket tikleri TİK BOZUKLUĞU sınıfındadır.
Ama yine bir tik bozukluğu olan Tourette Sendromu(TS) tanısı için yeterli
değildir. DSM - 5’de motor / hareket tiki
geçici
motor tik bozukluğu / sadece motor tikle devam eden tik
bozukluğu olabilir. DSM-5’e göre TS için motor tik gereklidir. Ancak yeterli
değildir. Gerek ve yeter koşullar ise; en az bir vokal ve en az iki motor
tikin aynı anda olamasa da bulunması, 18 yaşından önce tiklerin başlaması, tiklerin
en az bir yıl sürmüş olması ve sara, uyuşturucu kullanımı gibi diğer
hastalıklardan kaynaklanmamış olması vbg.
DSM’de hastalık yerine bozukluk kavramı kullanılıyor. Aşağıdaki özet bir başka psikiyatrın açıklamalarından anladıklarımdır.
Bozukluk kavramı özellikle kullanılmaktadır; çünkü tanı tekrar tekrar gözden geçirilmek içindir; bknz: [TIKLAYINIZ] Hastalık / rahatsızlık ise, bozukluğu taşıyan bireyin çektiği rahatsızlığın derecesi ile ilgilidir. Örneğin, aynı bozukluk tanısı alabilecek herhangi iki bireyden birisi rahatsızlık duyumsamayıp doktora gitmezken diğeri rahatsızlık duyumsuyor ise işte bu bozukluğun şiddeti hastalık kavramına getirir.
ŞİMDİ YAZI:
NOT: Siyah yazılar; yazarı
psikiyatrın, kırmızı vd de benim irdelemelerimdir:
PSİKİYATRİNİN KUTSAL KİTABI: DSM Aşağıdaki birinci paragraf zaten bu başlığı
yanlışlıyor. Yazı, DSM’nin
değişmezliğini değil, aksine İLAÇ
FİRMALARI yararına hiçbir alanda görülmedik bir zihinsel hastalık sayısı
artışına tanık bir şekilde DEĞİŞTİĞİNİ
iddia ediyor!
Psikiyatrik hastalıkların sınıflandırılmasına ve
istatistiksel verilerin toplanmasına olanak sağlamak ve psikiyatrlarla araştırmacılar
arasında ortak bir dil oluşturabilmek amacıyla ‘Amerikan Psikiyatri Birliği’
(APA) ilk olarak 1952 yılında bir ‘tanı kriterleri kataloğu’ olan DSM’yi
(Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) oluşturdu ve o günden
günümüze bu katalog üç kez yenilendi. En son 2013 yılında yapılan değişiklerden
sonra adı DSM-5 oldu. 1952 yılında bu katalogda 106 olan hastalık sayısı, 18
Mayıs 2013’te yayınlanan DSM-5’te 300’ün üstüne çıkmıştı. Tıbbın hiçbir
alanında hastalık sayısı bu kadar hızla ve bu kadar çok artmamıştı yıllar
içinde.
Aşağıdaki iki paragrafta 1994 yılında DSM-4’ü
yayınlayan komitenin başkanı Allen Francis 1994 yılında iyi niyetle yaptıkları
değişiklerin nasıl suiistimal edildiğine, özellikle ilaç kartellerinin
kazançlarını katbekat arttırdıklarına üzülerek tanık olmuş? Eğer tanığın kanıtları da varsa bu konunun
EVRENSEL ETİK ve HUKUK AÇISINDAN anlamı neydi / nedir?
DSM-5 çevresinde ciddi tartışmalar koptu. Bu
tartışmaların başını da, ilginçtir, 1994 yılında DSM-4’ü yayınlayan komitenin
başkanı Allen Francis çekiyordu. Artık emekliye ayrılmış ve bir ara Amerika’nın
en önemli psikiyatrı seçilmiş olan Francis’i ne bu kadar rahatsız etmiş
olabilirdi? Sonuçta o da yıllar önce aynı şeyi yapmamış mıydı?
Francis’in yaptığı eleştirilerden kendi de muaf
değildi aslında. 1994 yılında iyi niyetle yaptıkları değişiklerin nasıl
suiistimal edildiğine, özellikle ilaç kartellerinin kazançlarını katbekat
arttırdıklarına üzülerek tanık olmuştu. 2010 yılında APA’in web sayfasında
tartışmaya açılan DSM-5’in normal ile hastalık arasındaki sınırı iyice
muğlaklaştıracağını ve bir günde milyonlarca yeni hasta yaratacağını iddia
ediyordu. Ve bu da ilaç firmalarının kârlılığını inanılmaz boyutlara
çıkaracaktı. Çünkü psikiyatrik hastalıkların esas olarak biyolojik kökenli
olduğu iddiası daha da güçleniyordu DSM-5’le ve bu da tedavinin ağırlıkla
ilaçlarla yapılması anlamına geliyordu. İnsanların ruhsal sıkıntılarının
psikolojik, toplumsal ve kültürel kaynakları tamamen göz ardı ediliyordu. Evet, bunlarla psikiyatri pek ilgilenmiyor, genelde
varolan koşullara her ne durumda olursan ol, uyumlu musun, değil misin? diye sonuca
bakıyor. At gözlükleri ile bilimsel hedeflerinin(!) vs peşinden gidegelmekte çoğu
zaman. Halbuki en başta EKONOMİK
sıkıntı (aşırı uç durumlar) bir çok bozukluğun temel taşıdır vd.
Aşağı paragraflara göre 1500 uzmanın yüzde 70’inin ilaç firmalarıyla yakın bağları olduğu –
DANIŞMANLIKTAN CİDDİ GELİR ELDE EDİLDİĞİ görülmüşse, NEDEN bu YAKIN BAĞLAR SONA
ERDİLEMİYOR / YAKIN BAĞI OLMAYAN UZMANLAR KONUYA DAHİL EDİLEMİYORDU / Ve
anladığım kadarıyla HALA DA dahil EDİLEMİYOR?
Ek olarak, bu konferanslar nerelerde gerçekleşmiş, bilimsel çalışmalar
nasıl bütçelenmişti ve bütçeleniyor? Sponsorların yüzde kaçı ilaç
şirketleriydi? Soru tekrar; EVRENSEL HUKUK? TARAFSIZ DENETİM? mümkün değil midir?
DSM-5’in yayınlanması için çalışacak komite ilk olarak
1999 yılında toplandı. 39 ülkeden 1500 uzman 14 yıl boyunca 13 büyük konferans
yapmış, 200’den fazla bilimsel çalışma ve on kitap yayınlanmıştı bu konuda.
Bunca insan nasıl ve neden bu kadar tek yanlı düşünüyordu acaba? Komiteye
yakından bakınca 1500 uzmanın yüzde 70’inin ilaç firmalarıyla yakın bağları
olduğu görülüyordu. Danışmanlık yapıyorlar ve bundan ciddi bir gelir elde
ediyorlardı. Bu da psikiyatri dünyasında ve ilgili çevrelerde ciddi bir şüphe
ve kaygı uyandırıyordu.
DSM tanı kriterlerine göre Avrupa ülkelerinde yaşayan
insanların yüzde 38.2’si her yıl en az bir psikiyatrik hastalık yaşıyordu.
ABD’de durum daha da kötüydü. Toplumun yüzde 46’sı psikiyatrik olarak hastaydı.
Ruhsal olarak hasta diye tanılanan çocukların sayısı son 20 yılda 35 kat
artmıştı. Psikiyatrik müdahale gerektiren yaşlılar yüzde 554 fazlalaşmıştı.
DSM-4’te yapılan iki basit değişiklik nedeniyle bir
anda otizm tanısı 40, bipolar tanısı da iki kat artmış, bu da Francis’i dehşete
düşürmüş ama bir şey de yapamamışlardı. DSM-5’le gelen tehlikenin çok daha
büyük olduğunu biliyordu.
Artık işini kaybetme kaygısı yaşayan – günümüzde kim
yaşamıyordu ki bunu – ve bu nedenle uykuları bozulan insanlar hastaydı. İş
hayatında beklentilerin gittikçe artması nedeniyle yaşanan güven kaybı ve
yetersizlik duygusu da bir hastalıktı örneğin. Ünlü ‘tükenmişlik sendromu’ndan
(Burnout Sendromu) bahsediyorum, evet.
Aşağıdaki paragraflarda ise normalin sınırı ile
ilgili. Günümüzde benim anlayabildiğim NORMAL o kişinin eyleminden duyduğu
rahatsızlığın şiddeti ile ilgili görünüyor. Siz aşırı iştahımı frenleyemiyorum
diye bir şikayetle uzmanına gitmediğiniz sürece sıradan bir kişi iseniz normalsiniz gibi
algılanıyor. Ama psikiyatr iseniz ne olacak? Burada iş en çok da kişinin
kendisi için daha da karışık olabilir.
Yazıda ilaç firmaları ile yakın ilişkilere girerek
ÇIKAR ÇELİŞKİLERİ yaşayan uzmanlardan söz edildi. Onların %70’i PARAYA olan
iştahlarına DUR DİYEMEMİŞLER gibi anlaşılabilir.
NORMALİN SINIRLARI…
Hoş bir partideyim, içki su gibi akıyor ve salonun
köşelerine yerleştirilmiş masalardaki yiyecekler gerçekten iştah açıcı. Beni
davet eden ev sahibi dışında hemen hemen hiç kimseyi tanımıyorum ve bu da biraz
tedirgin ediyor beni – ‘sosyal anksiyete bozukluğum’ mu var acaba? Ben de
elimde soğuk beyaz şarabım yemek masalarından birinin yanına yerleşiyorum. Her
şey o kadar lezzetli ki, yavaş yavaş başladığım atıştırma, tıkınırcasına yemeğe
dönüşüyor kısa sürede (Binge Eating Disorder’ım mı var acaba? – ‘tıkınırcasına
yeme bozukluğu’) Ev sahibi yalnız kaldığımı fark edip sık sık birilerini
tanıştırıyor bana. Nedense adlarını unutup duruyorum insanların. Hay Allah
‘light cognitive disorder’ – hafif bilişsel bozukluk, demans başlangıcı –
olmasın sakın? Tanıdığım, tanımadığım insanlarla Türkiye’nin gidişatını konuşup
duruyorum ve hepimiz takıntılı bir şekilde ülkeden gitmek gerektiğini
düşünüyoruz. Konuyu değiştirsek de laf dönüp dolaşıyor, yine Türkiye’nin
ahvaline geliyor. Hepimiz mutsuz ve kaygılıyız. (Alın size bir tanı daha; ‘adaptation
disorder’ – ‘uyum bozukluğu, depresyon ve kaygı bir arada’) Sonunda beni
tanıyan biri çıkıyor konukların arasında. Benim ne kadar tez canlı ve birçoğunu
hayata geçirme şansı bulamadığım yeni projeler peşinde koşan biri olduğumu
biliyor. Biraz da alayla maymun iştahlılığımın devam edip etmediğini soruyor;
birkaç kadeh içmiş anlaşılan ve pasif agresif bir tavır sergiliyor. ‘Alkol
kötüye kullanım bozukluğu’ mu var acaba? Peki ya benim durumum? Acaba bende de
‘dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu’ mu var?
Gördüğünüz gibi güzelim bir partide beş ayrı tanı
aldım ve bir başkasını da hasta ilan ettim. Bunların hepsi de uygun ilaçlarla
tedavi edilebilir ruhsal bozukluklar.
Burada şu soru geliyor akla: Normal nedir ve
psikiyatrinin normalin tanımlanmasındaki rolü ne olmalıdır? Ben belki biraz içe
dönük ve çekingenim yalnızca, sosyal anksiyetem filan yok. Ayrıca iştahım çok
açık ve kendi sağlığıma da çok fazla özen gösteren biri değilim, tıkınırcasına
yeme bozukluğum yok. 50 yaşında çok meşgul bir adamım, bu nedenle de unutkanım,
hafif bilişsel bozukluğum yok. Ayrıca işimi o kadar çok seviyorum ki, hep bir
şeyler üretebilmek istiyorum tutkuyla; dikkat eksikliğim filan yok. Türkiye’nin
durumuyla ilgili endişelenmemden normal ne olabilir ki, sonuçta gidişattan hiç
de memnun değilim ve ülkesiyle ilgili sorumluluk sahibi bir vatandaş olarak
endişe ediyorum ve çocuklarımın özgürlüklerin rafa kaldırıldığı bir ülkede
büyüyor olmalarından dolayı da mutsuzum; uyum bozukluğum yok yani.
Psikiyatri VE DİĞER HER ŞEY kendi
sınırlarını bilmeli ve büyüklenmeci bir tavırla normal insan davranış, yaşantı
ve düşüncelerine müdahale etme hakkı olmadığını görmeli. TEŞEKKÜRLER. Gündelik kaygıların, can sıkıntısının,
unutkanlığın, kötü yeme alışkanlıklarının ruhsal hastalık olmadığını, kendimizi
rahat hissetmediğimiz, kültürel ya da sosyal nedenlerle aidiyet duygumuzu
yitirdiğimiz bir toplumda uyum sıkıntısı çekmemizin hastalık olmadığını fark
etmeli. Çünkü bu nedenle gerçekten hasta olup psikiyatrik desteğe ihtiyacı olan
hastalar ihmal ediliyor. İsviçre’de yapılan bir araştırmaya göre gerçekten
depresyonda olan hastaların yüzde 80’i uygun ilaç tedavisi görmezken,
antidepresanların büyük çoğunluğunu aslında hasta olmayanlar kullanıyor.
İnsanlık hallerinin biyolojik
işaretlerini arayan ve bütün yaşayıp ettiklerimizin beyindeki
nörotransmitterlerin bir oyunu olduğunu düşünen psikiyatri hastalıkların
biyolojik ve genetik nedenlerinin peşinden koşarken insanın kendisini unuttu ve
kaybetti günümüzde. DSM - 5’de NÖROGELİŞİMSEL BOZUKLUKLAR
başlığı var; belki de o başlık altındakilerden daha fazlası o başlık altına
uygundur.
Herşeyden önce MASLOW
PİRAMİDİ evrensel gerçek olduğu halde; TEMEL İHTİYAÇLARIN ne kadarının ne kadar kişide karşılandığını umursamayan
bir insanlık, DSM'ye göre belki tanılanmamış bir çoğunluk olarak ESAS ZİHİNSEL HASTA değil midir? oysa insan biyolojisi ve genetiğiyle
birlikte psikolojik ve toplumsal bir yanı da olan, içinde doğup büyüdüğü kültür
ve ‘Zeitgeist’ tarafından da şekillendirilen ve bu nedenle de özgün ve biricik
olan bir canlıdır. ACABA?.
Temel sorun, önce TEMEL
İHTİYAÇLAR olmak
üzere, DSM tanı Ölçütleri’nde mi, yoksa
o ölçütlerin, mesleğin vd etik kullanımlarında mı?
·
Psikiyatrların ve hepimizin sorumlulukları
nelerdir? Aşırı tanı konularak başta ABD ve AVRUPA olmak üzere dünyanın pek çok
yerinde fazladan ilaç kullanımı söz konusu ise burada doktor ve ilaç şirketleri
arasında bir
çıkar çelişkisi konusu gündeme gelir: EVERENSEL ETİK ve HUKUK; nerededir?
Az sayıda insanın vicdanlarında mı sadece?
·
Hem parasal hem de
diğer konularda önce kendilerine muhtaç olan insanlara karşı sorumlu olan
kişiler kendi iç denetimlerine ne derece hakimler? Bunu kendi dışında bir denetim mekanizmasını güçlendirerek
dengelemeleri etik ve genel açıdan en doğrusu değil midir? ABD’li bazı pskiyatrlar belli düzgün aralıklarla her
bakımdan birbirlerini muayene ederek denetlerler diye okudum (Bknz Irwin Yalom).
Kural olarak, ne kadar kışkırtılsalar ve zorlansalar da hastaları ile asla cinsellik
yaşamamak için kendilerini bağlayıcı ne varsa yaşamlarına geçirirdiklerini de
okumuştum. Sorumlu kişilerin davranışları, yazdıkları, konuşmaları nelere yol
açabilir? konusunu enine boyuna düşünmek zorundalar. Peki, bir erkek psikiyatr,
bir gazetedeki yazısında bir hastalık durumu için böyle ŞAKAlar (!) yaparsa, ne
kadar etik ve ne kadar normal vs? ŞAKA (!) : “.. Bu nedenle şakayla karışık şunu
düşünürüm zaman zaman: Bir erkek BXQB tipi bir kadınla ilişki yaşamamışsa çok şey
kaybetmiş demektir. Ama ikinci kez yaşamaya kalkarsa salaktır." – Burada
BXQB olarak yazıp, özellikle açık yazmak istemediğim
şey, bir BOZUKLUĞUN ismidir!
Salaklıkla ilgili şaka(!) kendinize ait bir alanda irdelenmeliydi. Bence BXQB'li hanımlara ve diğer herkese koca bir özür borcunuz var. Sizin hem bir erkek hem de bir uzman hem de bir yazar olarak rol-model sorumluluğunuz da var. Bir çok ÇAĞDAŞ olduğunu söyleyip de benzer kontrolsüzlükleri yapan hem cinslerinizin de ÇAĞDAŞ OLMA SORUMLULUKLARI OLDUĞU gibi!
Evet, bu dünyada hiç bir konu SADECE belli bir kesimin eline bırakılmaMAlı, farklı disiplinler ve giderek bilinçlenen diğer insanlar tarafından ele alınabilmeli. Bu açıdan yazıya baktığımda, yararlı bir yazı olduğunu, hem psikiyatri yelpazesinde, hem de meme kanseri nedeni ile yaşadığım farklı bir disipline ait bir alanda da benzerlikleri olduğunu anlıyorum; KÜRESEL İLAÇ ÜRETİCİLERİNİN = PARANIN GÜCÜ ve diğerlerinin BU GÜCE ÖYLE ya da BÖYLE BOYUN EĞMELERİ..
Herşeyi ama herşeyi enine boyuna düşünürken; irdelerken, akıllarımızı da koruyabileceğimiz bir dünya dilerim.
A.Şükran Demiralp, 03-06-2017
Fotoğraflar: https://www.facebook.com/TSTikTakHip/
Bu yıl da Facebook'un bilgilerimizi sattığını öğrendik.
Teşekkür edecek birileri kalamayacak mı ? :-(
27 Mayıs 2018
Psikiyatr Cem Atbaşoğlu: "Üstelik, sağlık hizmetinin sunumu serbest piyasa koşullarına tabi olduğunda, hizmeti sunanlar arasındaki rekabetin ticari boyutu belirginleştiğinde, mesleğin popülerliği uzmanın kamuoyuna sunduğu bilginin güvenilirliğini sarsabilir: Basın yayında yer verilen başarı hikâyelerinin, yeni tedavi müjdesinin, buluş haberinin ne kadarı güvenilir bilgidir, ne kadarı satış-pazarlama hedefli tanıtımdır?"
"Bozukluk, Sendrom, Rahatsızlık
"Güvenilirlik, Geçerlik
"Bozukluk, Sendrom, Rahatsızlık
Etiyolojisi ve yapısal karşılığı tam bilinmeyen tanı sınıfları için “bozukluk”, “sendrom”,“rahatsızlık” gibi adlar da kullanılabilir.
Bozukluk (disorder), birden çok nedeni olan klinik tablolar ya da tek bir sistemin / organın çeşitli bozuklukları için kullanılan bir sözcüktür. Resmi sınıflandırma sistemlerinde çok kullanılır. Örnekler: Pıhtılaşma bozuklukları, amino asit metabolizması bozuklukları, psikotik bozukluklar, tiroid bozuklukları… Çoğu, birden çok nedene ya da risk etmenine bağlanan, tanımı özgül bir etiyolojik etmene ya da yapısal bozukluğa değil de klinik özelliklerin tanımına dayalıolan ve yeni araştırmalarla tekrar tekrar düzenlenen tanılardır. DSM’de bütün tanılardan “bozukluk” diye söz edilir. Örnekler: Şizofreni ve diğer psikotik bozukluklar, kişilik bozuklukları, yaygın anksiyete bozukluğu…
Rahatsızlık (illness,condition): Bu kavram, hasta olan kişinin yaşantısını vurgular. Rahatsızlığın şiddeti, öncelikle hastanın yakınmasına, ıstırabına bağlıdır.
Sendrom: Birbirleriyle ilgili oldukları ilk bakışta akla gelmeyebilecek birkaç belirti ve bulgunun hemen her zaman birlikte bulundukları gözlendiğinde, ortak bir etiyolojik etmenin sonucu oldukları ya da klinik gidişe ilişkin bir tahminde bulunma olanağı sağladıkları yargısına varılabilir. Bu tür klinik tablolara sendrom denir. Örnekler: Gözlerin küçük ve çekik olması, basık burun, parmak kısalığı, kalın ense ve başka bazı dismorfik özellikler, hipotoni ve zekâ geriliğinin birlikte bulunduğu vakaların Down sendromu olarak tanımlanması, sonradan bu klinik tablonun 21. kromozomun anomalilerine bağlıolduğunun anlaşılmasını sağlamıştır. Hipertansiyon, abdominal obezite, kanşekeri yüksekliği, trigliserit yüksekliği ve HDL kolesterol düşüklüğünün birlikte bulunma eğiliminin gözlenmesi, kan basıncı metabolizma ve damar hastalıkları arasındaki karşılıklı ilişkinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmuş, ayrıca bu bulguların çeşitli kombinasyonlarının birlikte bulunmasıdurumunun (metabolik sendrom) kardiyovasküler hastalık, Tip 2 DM gibi hastalıkların riskini isabetle tahmin etme olanağı sağladığı görülmüştür."
"Psikiyatrinin ilgi alanındaki rahatsızlıklar, diğer tıp dallarında olduğu gibi, bedensel (genetik, biyolojik) ve çevresel etmenlerin etkileşimi sonucunda ortaya çıkar. Çevresel etmenler psikososyal (bir yakınının ölümü, azınlık konumunda yaşamak zorunda kalma, çocukluk dönemindeki travmalar gibi) ya da biyolojik (toksin maruziyeti gibi) olabilir. Psikososyal etmenlerin genel kurallara bağlanarak anlaşılmaları çoğu zaman daha güçtür.
Öznel yaşantıların ve zihinsel işlevlerin (düşünce, duygu, algılama gibi) bedensel karşılıklarının nesnel gözlem ve deneye tabi tutularak anlaşılması kolay değildir. Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra teknolojik gelişmeler araştırma olanaklarını genişletmiş ve beyin işlevlerinin anlaşılmasında büyük bir atılım sağlanmıştır.
Bununla birlikte, psikiyatrik bozukluklara ilişkin bilgimiz etiyoloji ve patofizyolojiye dayalı tanımlar ve ayrımlar yapmaya yeterli olmadığından, bu bozuklukların tanımları, optimum geçerliği ve tanı güvenilirliğini sağlamak amacıyla oluşturulan ve üzerinde görüş birliğine varılmış klinik özellik kombinasyonlarından ibarettir ve tanı kategorileri hastalık modeli içinde ele alınabilecek doğal antiteler değil, hekimlik uygulamasında ve araştırmada yol gösterici olma amacıyla, sistematik gözlem ile oluşturulmuş kavramlardır."
"Güvenilirlik, Geçerlik
Bir tanının güvenilirliği, (1) tanı koyan kişilerin o tanıda uyuşma, görüşbirliğine varma, (2) farklı zamanlardaki değerlendirmelerde değişmeme olasılığıdır. Tanı kategorisinin tanımındaki özelliklerin (ölçütlerin) bir arada mevcut olma olasılığı (iç tutarlılık) da bir güvenilirlik ölçütüdür.
Birbirine benzeyen, bazı ölçütleri örtüşen ya da ayrımı güç olan tanıların güvenilirliğinde ölçütlerin iyi tarif edilmesi kadar tanı koyacak kişilerin eğitimi de önemlidir; dolayısıyla, güvenilirlik, her tanı için sabit sayılarla kanıtlanabilecek bir özellik olmayabilir. Tanıların ya da klinik (öz bildirime dayalı olmayan) ölçüm yöntemlerinin güvenilir olduğunu bildiren çalışmaların hepsinde, tanı koyacak kişilerin bilgi beceri ve deneyim düzeyinin standart olduğu kabulü vardır. Böylece, bir tanının ya da ölçüm yönteminin güvenilir olduğu bir kere gösterildikten sonra, değerlendirmeyi kim yaparsa yapsın güvenilirlik sorunu olmayacağı farz edilir. Oysa klinik psikiyatri eğitiminde, psikiyatrik araştırmacı eğitiminde, anamnez alma ve muayenenin gerektirdiği becerilere yeterince vakit ayrıldığından emin olamayız."
"Günümüzün psikiyatri uygulamasında en sık düşülen hatalar, DSM’nin psikiyatrinin omurgasına dönüşmesinden kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle, psikiyatrinin gündelik uygulamasında da bilimsel yöntemle yürütülen araştırmasında da, bu dalın ilgi alanında bulunan bütün rahatsızlıkların aslında kuramdan, oluş nedenlerinden bağımsız kavramlar (bozukluklar) olarak tanımlandıkları göz ardıedilmekte ve hepsine birden hastalık muamelesi yapılmakta, başka bir deyişle, geçerliği tam olmayan birçok kavram nicel araştırmaya uygun, geçerli (doğal) antiteler olarak kabul edilmektedir."
"Tanı değerlendirmesinde öznelliğin kaçınılmaz olması ve birçok ölçütü sosyal normlarla tanımlanmış olduğundan bu tanıların ahlâki izdüşümünün büyük olması nedeniyle, bu tür tartışmaların çoğu, iddia edildiği gibi bilim verisine ya da salim uslamlamalara dayalı değildir. Öyle olsaydı, tanı geçerliği sorununun varlığıda psikiyatriye özgü olmadığı da baştan kabul edilirdi.
Psikiyatrinin geçerlik sorunu büyüktür.
Psikiyatriyi savunmayı görev edinince gözden kaçan ise şu: Psikiyatride standart değerlendirmeler klinik sezginin her zaman öznellikle malul olduğu kabulünden köken almıştır ama nesnelliğin sağlanması için gösterilen çaba, psikopatoloji değerlendirmesinin öneminin azalmasıyla sonuçlanmıştır. Bu standart ve hasta beyanına dayalı tanı süreci, psikiyatrik tanının güvenilirliğini yükseltmediği gibi uyumu düşürmekte, fazladan tanıları ve gereksiz ilaç tedavilerini artırmakta, psikiyatrik olmadığı halde davranışsal belirtilerle seyreden nörolojik ya da başka dahili hastalıkların tanısına engel olabilmektedir.
Psikiyatri, kategorik tanılardan ve Kitap’ta mevcut olan “beyin hastalığı” vurgusunun sağladığı kolaylıklardan vazgeçmediğinden, pozitif bilim yöntemleri ve yaşam bilimleri ile kısıtlandığından,
(1) meşruiyetini kabul ettirme – koruma çabasıyla vakit kaybetmekte,
(2) benimseyip sunduğu “homojen hastalık antitesi” yanılgısıyla sinir bilimlerine köstek olmakta,
(3) öte yandan, kendisi de, muhtaç olduğu nitel çalışma verilerinden mahrum kalmaktadır."
Yazının tamamı:
http://www.turkpsikiyatri.org/blog/2012/04/24/psikiyatriye-elestirel-bir-bakis/ ; bu linke yukarıda tıklamadıysanız, şimdi tıklayabilirsiniz.
YanıtlaSilBANU AVAR
24 Nisan 2016 ·
Mehmet Uğur YILMAZ: NOVARTIS'E ABD DE BÜYÜK ŞOK. RÜŞVET VERİLDİĞİ İDDİA EDİLEN 80.000 DOKTOR İNCELEMEDE
ABD Manhattan savcısı Novartis tarafından çeşitli vesilelerle ağırlanan 80.000 doktor hakkındaki bilgileri firmadan istedi.
Savcı doktorlara pahalı restoranlarda yedirdiği yemeklerin (bazıları kişi başı 10.000 dolarlık yemek, Nobu Restaurantta) herhangi bir eğitim amacı olmadığını, bunun doktorlara kendi ilaçlarını yazdırmak için rüşvet olduğunu iddia etmekte (Lotrel, Valturna ve Starlix)
Novartis geçen yıl rüşvet davasında anlaşmaya gitmiş ve Exjade ve Myfortic için 390 milyon dolar ceza ödemiş. 2010 yılında ise rüşvetten dolayı 422 milyon dolar ceza ödemiş (Diovan, Exforge ve Tektıurna için)
Federal hükümet Novartisten 3.4 milyar dolar endikasyon dışı ilaç kullandırma, rüşvet vs için bedel ödemesini istemekte.
https://www.facebook.com/BanuAVAR/photos/a.138132089530146.26260.123521044324584/1216593171684027/?type=3&theater
http://www.klinikfarmakoloji.com/index.php?q=node%2F1411
‘Zeitgeist’: Belli bir zamanın/ dönemin yaygın görüşü
YanıtlaSil[PDF]Neurodevelopmental Disorders - OHSU
YanıtlaSilhttps://www.ohsu.edu/.../DSM-5-GR_10-15-13-final.pdf
Bu sayfanın çevirisini yap
DSM-5 Mental Disorder. "A mental disorder is a syndrome characterized by clinically significant disturbance in an individual's cognition, emotion regulation, ...
[PDF]Overview of DSM 5 Neurodevelopmental Disorders - UNM
www.unm.edu/.../01%20Overview%20of%20DSM%205%2...
Bu sayfanın çevirisini yap
Diagnostic and Statistical. Manual of Mental Disorders. FIFTH EDITION | DSM-5. The most comprehensive, current, and critical resource for clinical practice ...
"Hastalarını Cinsel Olarak Kötüye Kullanan Terapistlerin Özellikleri
YanıtlaSilBu terapistlerin büyük bir çoğunluğunun narsistik ve mazoşistik meseleleri olabileceği, depresyon ve
umutsuzluk içinde olabileceği, büyüklük ve her şeye gücü yeteceğine dair düşünceleri olabileceği saptanmıştır
(CELENZA VE GABBARD, 2003). Ayrıca bu terapistlerin boşanma, ailede kayıp, hasta intiharı ve iflas gibi zor
yaşam olayları deneyimlerken ihlallerde bulundukları ortaya konmuştur (GABBARD VE LESTER, 1995).
Muhtemelen çocukluklarında ailelerinde öfke duygusunun tanınmaması ve ifade edilmemesinden kaynaklanan
bir öfkeye tahammülsüzlük durumu sergileyen terapistler de hastalarıyla cinsel ilişkiler yaşayabilmektedirler
(CELENZA VE GABBARD, 2003). Bu gibi terapistler için terapi süreci, çocukluk travmalarının tekrarı gibi
algılanabilmektedir. Dolayısıyla terapist ve hasta arasındaki cinsel kötüye kullanım sadomazoşistik bir hal
alabilmektedir.
Hastasıyla cinsel ilişkiye giren özellikle erkek terapistlerin ortak özelliklerinden biri de çocukken annelerinin
mutsuzluğundan kendilerini sorumlu tutmaları olarak belirlenmiştir (CELENZA VE GABBARD, 2003). Bu
terapistler kendilerini yoksun bırakacak ve kendilerine zarar verebilecek ölçüde kurtarma fantezileri içerisine
girebilmektedirler.
Celenza’nın (1998) yaptığı çalışmada hastalarını cinsel olarak kötüye kullanan terapistlerin ortak özellikleri
olarak şunlar belirlenmiştir: Kendine saygı ile ilgili uzun süreli ve çözülmemiş problemler, ergenlik öncesi
ihtiyaçların cinselleştirilmesi, fanteziler hakkında kısıtlı farkındalık, ebeveyn figürü tarafından örtülü ve
onaylanmış sınır ihlalleri, otorite figürlerine karşı çözülmemiş öfke, olumsuz aktarıma tahammül edememe ve
karşı aktarımsal nefretin savunma amaçlı olarak karşı aktarımsal sevgiye dönüştürülmesi.
Terapistleri Tarafından Cinsel Olarak Kötüye Kullanılan Hastaların Özellikleri "
Kaynak: http://dergipark.gov.tr/download/article-file/531183